15 Eylül 2010 Çarşamba
NEDEN Şİİ OLAMADIM!.....?
Yahudi cemaati ve kanaat önderleri Peygamberimiz dönemi ve ilk iki halife dönemindeki faaliyetlerinden istedikleri sonucu alamamışlardır. Ancak, büyümenin hızlanması ve ilim sahibi insanların yavaş yavaş Allahın rahmetine kavuşuyor olmasıyla yeni yeni stratejiler geliştirmeye başlamışlardır. İslamın lehine gibi görünen niteliksel büyümenin islamın aleyhine nasıl çevrileceğinin planını yapıp uygulama konusunda görüş birliğine vardılar. Bu çerçevede yapmak istedikleri şey, ümmet arasına fitne sokarak ikilik çıkarmak, dini gelecek nesillere taşıyacak olan cemaati karalamak gözden düşürmek sonrasında ise bu cemaatin söylemlerini boşa çıkartarak islamı ortadan kaldırmak şeklinde dizayn edilmiştir. Bu hainlerin bütüm yaklaşımlarında bu gözlemlenebilir. Yani hakikatin tersine çevrilmesi. Bunları kısa kısa özet halinde incelersek daha net ortaya çıkacaktır. Bu stratejinin uyguluma safhasında öncelik olarak İslam inancında ne önemli sayıldıysa onun karşısına mutlaka bir şey çıkartılarak birinin diğerini yıkmasının sağlanması, mümkün olanların yok edilmesi, mümkün olmayanların gücünün zayıflatılması ve güven duygusunun sarsılmasına dayandırılıyordu.
Yeni İslamlaşan bölgelere gönderilen Sahabeler, yeni sorunların çözümü konusunun merkezi idiler. Bunlar karşılaştıkları soruları önce Kur’an’a bakarak; orada cevap bulamadıklarında ise Peygamberimizin sözlerine veya olaylar karşısındaki tutumuna bakarak bir bir çözüme ulaşmaya çalıştılar. Her ne kadar Sahabenin hadis ve sünnete karşı yaklaşımları da birbirinden ufak tefek farklılık arz etse de, Mesela Hz. Ömer, hadislere ve sünnetlere içtihadı yaklaşırken; oğlu Hz. Abdullah şekilci yaklaşması Hz. Ali, Hz. İbni Mes’ud ve Hz. Aişe içtihadi yaklaşırken; Hz. Ebu Hüreyre şekli daha çok öne çıkarması merkezde ilk zamanlar fazla bir sorun üretmese de bu daha ileriki zamanlarda farklılıklar büyütülmeye ve istismar edilerek farklı alanlarda kullanılmaya başlandı. Yeni kazanılan topraklardaki nüfus yoğunluğuna yetecek sayıda eleman bulunamıyor bu sebeple islam öğretisi, ve uygulaması yeterli etkinlikte sürdürülemiyordu. Okuma yazma yetersiz, iletişim haberleşme yok denecek kadar azdı. Bu şartlarda merkezdeki birikimi değiştirilmeden yeni coğrafyalara taşınmasının ne kadar gerçekçi olabileceği ortadır. Bu derece geniş ve yaygın bir coğrafya üzerinde İslâm’ın bütün anlam ve inceliklerini, hikmet ve hakikatlerini, yeni Müslümanlığı kabul etmiş milletlere, ulaştırmak, yapıları farklı kavimleri İslâmî potada eritmek ve yoğurmak, henüz yeni kurulmuş bir İslâm Devleti için fevkalâde zor bir işti. İslâm’ın ulaştığı her yerde, İslâm’a yoğun katılmalar oluyordu. Bu durum, Müslümanları sevindirse de manevi hamur gerekli şekilde yoğrulamıyor, Müslümanlar istenilen kıvamda yetişemiyordu. Bunları bir anda İslami konularda eğitecek, aydınlatacak imkânı bulmak oldukça zordu. O günkü şartlarda yeni kazanılan bölgelere nasıl ulaşılıyordu denilirse? Bilindiği gibi öncelikle bir vali atanıyordu. Arkasından o beldelerin sakinlerine ilmi ve fıkhı öğretecek âlimler gönderiyordu. Böylece o âlimler İslama yeni girmiş kişilere ilimlerini aktarıyorlardı. Hatta Hz. Ömer halifeliği döneminde bu görevi sürdürenlerin içinde Hz. Ali de vardı. Merkezden taşraya giden vali ve eğiticilerin gittikleri günden itibaren İslami yeni gelişmelerden yeterince haberdar olamayabiliyordu. O günün haberleşmesi buna izin vermiyordu. Merkezin gönderdiği insanların bile merkezdeki yeni gelişmelerden aynı anda aynı yeterlilikte haber alamadığı bir zaman dilimi!. Gerçi haç mevsiminde bütün valilerin merkeze gelerek merkezle istişare yapma sistemi oluşturulmuştu ama bu fetih hareketlerindeki sürate karşı yetersiz kalıyordu. Bütün bu sebeplerden dolayı, olgunlaşma gelişme dönemlerinde islamın merkezinden uzak kalan toplumların dini anlayışlarında; hayat tarzlarında islam gerçeği ile örtüşmeyen bazı hususların olduğu, bazı geleneklerin din gibi algılandığı ve alışkanlıkların yıkılamadığı bilinmektedir. Bu da şartların getirdiği bir vakıadır. Burada şunu da söylemeden geçmek sanırım doğru olmayacak Mısır’ın ve İran’ın fetih hareketinde yaşanan sorunlar yüzünden mısır ve İran yeterince İslamlaşamamıştır. Söz konusu fethedilen yerlerde islamın mısırlılaştığını, yine islamın İranlılaştığını görüyoruz. Oradaki gelenekçi yapı ve özden kopamama daha sonraki süreçte islamın başına çeşitli sorunlar yaşattığı görülecektir. Yani buralar çıbanbaşı olmaya namzet iki ayrı coğrafya olacaktır.
Diğer taraftan, Hz. Peygamber'in özellikle Medine döneminde eğitim, farlı dilleri öğrenme, siyasî ve idarî alanlarda görev verdiği kişilere bakıldığında, onun insanları görevlendirirken ön planda tuttuğu en önemli vasfın ehliyet, liyakat olduğunu görülmektedir. Hz. Peygamber, insanlara görevlendirirken, ne onların Kureyşli olmalarına, ne de Haşimoğullarından olmalarına dikkat etmiştir. Önemli olan bir işi başarabilecek kabiliyete sahip bir Müslüman olmasıdır.
Geçmiş dönemde Yahudiler Hz is anın peygamberliğine itiraz ettiler. Neden.?
Bu konu ile alakalı Şii tarihçisi Ravdatil safa da: “Abdullah bin Sebe, Osman bin Affan karşıtlarının Mısır’da çok olduğunu öğrenince oraya yöneldi. Aradığı şartları maalesef burada fazlasıyla buldu. Çünkü, farklı sebeplerle devlet idarecileri aleyhinde bulunan çeşitli gruplar, burada toplanmışlardı. Orada ilim ve takvalıymış gibi göründü ve böylece insanları kendine güvendirdi İbn-i Sebe dağınık halde bulunan bu grupları büyük gayretler sonunda bir çatı altında toplayarak, onları Hz. Osman (ra)'ya karşı harekete hazır hale getirdi.
İbn-i Sebe, bu çalkantılar sırasında, Şiîliğin ilk çekirdeği olan Sebeiyye mezhebini kurdu .Böylece, tasarladığı hainâne plânını gerçekleştirmede büyük bir adım atmış oluyordu. Bu mezhep, istikbâlde İslâm'ı parçalayacak fırkaların temelini teşkil edecekti.
Bunlardan birincisi Hz. Ali'nin Hz: Osman'dan sonra meşru halife olduğuna inanıp ona biat edenler,
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
HANGİ DİNE İNANIYORUZ? SÜNNİ YADA ŞİA GELENEĞİNİN DİNİNE Mİ, YOKSA ALLAH IN DİNİDE Mİ?
ÇOK DEĞERLİ DOSTLAR; Blokta yer alan konu başlıkları arşiv adı altında görünmektedir. Blogun içeriğinde İslamın başlangıcından sonra ge...
-
İslam’ın gelmesiyle insanlığın şirkten tevhide, zulmetten nura, hurafelerden hakikate, cehaletten bilgiye kavuşması ve Hazreti Peygamber dön...
-
ŞİİLERCE YOK EDİLEN SANIK YAZILAR: NEDEN Şİİ OLAMADIM!!!!......? 13. BÖLÜM : "ÇÜNÜK, FİTNE ÖNCÜLERİ İLE HİSSİ CAHİLLER, ÖNCELERİ TOPLU...
-
ŞİİLERCE YOK EDİLEN SANIK YAZILAR: NEDEN Şİİ OLAMADIM!!!....? 15.BÖLÜM : "ÇÜNKÜ İSLAMDA İMAMET-VELEYAT GİBİ HUSUSLARIN OLMAMASINA RAĞME...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder