15 Eylül 2010 Çarşamba

NEDEN Şİİ OLAMADIM!!!....? 15.BÖLÜM

ÇÜNKÜ İSLAMDA İMAMET-VELEYAT GİBİ HUSUSLARIN OLMAMASINA RAĞMEN İSLAMA KATMALAR YAPTILAR. HAİNLERCE HAZIRLANAN İHANET PLANLARININ TOPLUMDA KABUL GÖRMESİ İÇİN MASUM İMAMLIK İCAT ETTİLER. HER YALANI İMAMLARA SÖYLETTİLER. HER DEVİRDE İMAM OLMASI GEREKTİĞİNİ SÖYLEDİLER. OLMAYAN BİR ÇOÇUĞA VAR DEDİLER  SONRA DA ONU YANİ 12. İMAMI KAYBETTİLER. YAKLAŞIK 1200 YILDAN BERİ İMAM YOK ORTADA. 1200 YILDAN BUGÜNE KADAR KURTARICI İMAM BEKLEDİLER. SONUNDA HUMEYNİ SABREDEMEDİ NİHAYET İNANDIKLARI İTİKAT ÜZERE İYİ BİR EYLEM GERCEKLEŞTİRDİ. HUMEYNİ BUNU YAPMASAYDI DAHA NE ZAMANA KADAR BEKLEYECEKLERDİ?


Şiada imamet anlayışı imanın esaslarından sayılmış bir husustur.  Muteber saydıkları bütün kitaplarında bu mevcuttur. Bu inanca göre İmamlık; inanç temellerinden ve  İslam'ın  rükünlerinden  bir  temeldir.  İmamlara  (mutlak)  itaat  şarttır. Zira onlara itaat, Allah (cc)'a itaat; isyan Allah (cc)'a isyan demektir.   İmamlar, Allah'ın kulları üzerinde  hüccetleri  ve  şahitleridir.   İnsanları doğru yola sevk eden, Allah'ın  ilminin hazineleri,  yeryüzünde   Allah'ın halifeleri ve O'na giden kapılarıdır. Allah'ın nurları, yeryüzünün  direkleridir.   İlimleri  derin  ve  köklüdür.  İnsanların  muhtaç  oldukları  her şeyi bilirler!   İmamları  inkar edenler,   Allah'ı   ve  Peygamber'i  inkar  etmiş   sayılırlar.   Allah'ı,  Peygamber'ini  ve  bütün  imamlarla  zamanın  imamını   tanımayan bir kimse mü'min olamaz.   İmamları   sevmek   iman;  onlardan  nefret  etmek  ise,  küfürdür.  İmamların emirleri,   Allah'ın  emri;  yasakları da, Allah'ın  yasaklarıdır.   Namaz, oruç, hac, zekât  ve cihad  gibi  farzlar   ancak imamla tamam olur.  Yeryüzü, gizli veya açık bir imamdan mahrum olamaz.  İmamları; enbiyaların ve resullerin mertebesinin üstünde, masum, kâinatı yöneten,   ne   zaman   öleceklerini bilen, ölümleri onların ihtiyarına bağlı kişilerdir. Meleklere ve Peygamberlere çıkarılan bütün ilimleri, olmuş ve olacak şeyleri,  istedikleri   her şeyi  bilirler.   Melekler   imamlara  haber  getirirler.     Kur'an-ı  Kerim'de ki   "ayat, sadikun,  ehlü'z-zikir,  ulu'l elbab,  rasihun, sabikun  bil  hayrat,  ekvam,  nimet"  kelimeleriyle    "İMAMLAR"   murad  olunmuştur. (Kuleyni)                                                                        İmamlar bir şeyi bilmek istediklerinde, Allah'ın sadece onlara  bildireceğini  ve  imamların  ölecek zamanı   bildiklerini,   yalnız   kendi   istekleriyle  öleceklerini   ve   onlara   hiçbir   şeyin   gizli   olmadığını,"   söylerler. Muhammed Bakır'dan  (el-Kafi, sh:96-126 )                                         Allah katından hakkı getiren imamların sözleri, Allah'ın sözleri; emirleri, Allah'ın emirleri;  taatları, Allah'ın taatları ve günahları da Allah'ın günahı sayılacağından   imamların  günah  işlemeleri  imkânsızdır. İmamlar mukaddestirler. "Arzın rüknü, Allah'ın yeryüzünde üstün hüccetidirler". "İmamlık dinin esası, müslümanların düzeni, dünyanın dirliği, mü'minlerin şerefidir"'. İmamın veliliğine inanmak, dinin temelidir. Velayeti kabul etmeden dinin öteki esasları tamamlanmaz(Kadı Said Kuınmi, Esraru'l-İbadat, s. 2                                                                 "İmamları sevmek iman, onlara buğzetmek küfürdür" (al-Kafi, i. 188).. Hz. Peygagamber, ahirete göçerken bütün ilmini Hz. Ali'ye bırakmış, o da İmam Hasan'a, o da İmam Hüseyin'e bırakmış, ta on ikinci imama varıncaya kadar bu ilim böyle babadan oğula tevarüs edilmiştir. On ikinci imarnın kaybolması ile bu ilim, şi'a bilginlerine intikal etmiştir(Dr. Ruşdl Muhammed Arsan Alyan, al-Akl İnde'şiilikte'I-İmamiyye, s. 55-57. Bağdad,1393{1973).

İmamların Allah ile ruhsal bağlantıları vardır. İmam bilgisini, öteki müetehidler gibi gözlem ve istidIal yolu ile almaz; ya peygamberden, ya kendinden önceki imamdan veya ilham yolu ile alır Hüccet olmak bakımından peygamberin söziyle imamların sözü arasında bir ayırım yoktur. Çünkü ikisi de Allah'tan alıp duyurmakta, Allah'ın hükümlerini açıklamaktadır. Müslümanların, imamın sözüne uymaları vacibdir. İmamı reddetmek, Allah'ı reddetmek demektir ki şirke yakındır. Gerçi peygamber vahiy, imam ilham alır ama imamın, kasden ve yanılarak hatadan masum olması, aradaki farkı ortadan kaldırır İmam dinin tatbikçisidir.                                                                        Ca'fer-i Sadık'tan şöyle rivayet edilmiştir: "Allah peygamberini en güzel terbiye ve en üstün akılla yarattı. Onu en güzel bir biçimde yetiştirdi, "Affı al, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir' dedi. Onu övüp "Sen büyük ahlak üzerindesin' buyurdu. Dini ve dinin tatbikini ona bırakıp "Resulün size verdiğini alın, Resulün sizi yasakladığı şeyden sakının", "Peygambere itaat eden Allah'a itaat etmiştir"ı dedi. Allah dinini peygamberine bıraktı. İnsanlar onu inkâr ederken siz onu kabul ettiniz. Valiahi biz konuştuğumuz zaman konuşmanızı, sustuğumuz zaman susmanızı isteriz. Biz sizinle Allah arasındayız. Allah, bize karşı gelen kimseye hayır vermemiştir." Peygamber ve imam, ancak halkın yararına olanı emreder. Peygamberin ve imamın kalbine, Allah'ın iradesine aykırı, ümmetin yararına zıd bir şey gelmez. Allah, bazı işlerin tayinini peygamberin ve imamın oyuna bırakır. Farz rek'atlerin sayısı, nafile namaz ve orucun tayini gibi. Hükümlerin açıklanmasını, fetvayı, Kur'an ayetlerinin tefsir ve, te'vilini de onlara bırakmıştır. Onlar uygun görürlerse açıklarlar, uygun görmezlerse susarlar. Takiyye gereğine, hal ve yarara göre hareket ederler. al-Kuleyni, aynı ayetin anlamını soran üç kişiye, Sadık'ın ayrı ayrı cevaplar verdiğini, bu durumun ya takiyyeden veya tafviz'den ileri geldiğini söylüyor). İmam, bir olayda şeriatın zahiriyle amel edebileceği gibi zahiri terk edip kendi re'yine göre de hükmedebilir. Nitekim Kehif kıssasında Musa'nın arkadaşı ve Zu'l-Karneyn böyle yapmıştı.

Bu hususlar kendi kaynaklarından örneklendirmeye devam edersek;

Bir hadisilerinde:” İmamlar Allah’a gelinen kapıların ta kendileridir. Eğer Onlar (imamlar) olmasaydı Allah bilinemezdi. Allah Onlarla yarattığı kullarının hüccetini ikame etmiştir.”( el-Kafi: 193 / 1)

 Eğer Allah  imamlar olmadan bilinmezse kulların hüccetinin ikame olması da onlar sayesinde oluyorsa  o halde peygamberlere gerek varmıydı?!

“el-Kafi” de Ebu Abdullah (a.s)’dan şöyle dediği rivayet ediliyor: “Ali (a.s)’ın getirdiğini alır, nehyettiğinden de sakınırım. O’nun üstünlüğünde Muhammed (s.a.v) üstünlüğü vardır. Verdiği hükümler de Ali (a.s)’i takip edenler, Allah’a ve Rasulüne uyup takip edenler gibidir.

İmamların bilgisi ve gücünü gösteren bir başka hadisleri;
“Ben cennet ve cehennem arasında taşanları taksim ederim. Ben en büyük Faruk (ayırıcıyım). Ben Musa’nın asasının sahibiyim. Muhammed (s.a.v)’i melekler, ruh ve peygamberler nasıl kabul ve ikrar etmişlerse beni de kabul ve ikrar eylediler. Muhammed (s.a.v)’ e yüklenilen ilahi yük rabbani sorumluluk bana da yüklenmiştir. Bana, daha önce kimsede bulunmayan özellikler verildi. Ben bela ve musibetleri bilirim. Nesepleri ve son kesin sözü bilirim. Benden öncekilerden hiçbir şeyi bana uzak ve gizli kalmadı, hepsini bildim. Gaybın bilgileri benden uzak değildir. Allah’ın izni ile müjdeliyorum O’nun adına yapıyorum. Hepsi Allah’tandır. İlmi ile bu konuda bana güç ve imkan verdi.”( el-Kafi Bu hadisin çokbenzer“el-Mufaddal b. Ömer’den rivayetle yine (Kuleyni, Kafi, c.1, s.197) de yer almaktadır.

Şianın kolu Nusayriler ve Bâtınilerin Hz. Ali yi  (r.a) nın hâşâ Allah’ın ta kendisini olduğunu takiye yapmadan söylemişlerdir!

Fakat Şiiler  ise; onu (imamların ilahlığını) Nusayriler gibi acık bir lisan ile değil de dolaylı yönden söylemişlerdir. Bu söylemi teyit eder bir görüş sergileyen“İran Şii devrim lideri, Ayetullahları ve Hüccetleri olan Humeyni “el-Hukumetu’l İslamiyye” adında ki meşhur kitabında diyor ki: “İmam için övülmüş bir makam vardır(Tıpkı Allah’ın sadece Muhammed (s.a.v)’e has kıldığı övülmüş makam (makamu’l Mahmud) gibi!) âlemin hükümranlığı, kâinatın tüm zerreleriyle imamların vilayetine ve egemenliğine boyun eğer. Mezhebimizin inanç gereklerinden bir tanesi de; imamlarımızın bir makama sahip olması ve o makama ne yaklaştırılmış meleklerin ne de resullerin, nebilerin ulaşamamasıdır.

İmamlarla ilgili bir başka hadisleri; Peygamber (s.a.v) ve İmamlar (a.s) bu âlemin yaratılışından önce birer nurdular ve Allah onlara kendisini Allah’tan başka kimsenin bilmediği bir menzile ve yakınlığa yerleştirdi. İmamlarımızdan (a.s) rivayet olunuyor ki: “Bizim Allah ile aramızda bazı özel haller vardır, ona ne yakınlaştırılmış melekler ne de resuller, peygamberler ulaşır” aynı şekilde  Fatıma el-Zehra (a.s)’da böyle bir menzile sahiptir...”( el-Hukumetu’l İslamiyye: Sayfa: 52)
“Ve biz inanıyoruz ki, imamların emir ve işleri diğerlerininkinden farklıdır. Biz mezhebimiz gereği inanıyoruz ki, imamlarımızdan gelen her emir ve iş vefatlarından sonra bile yapılması gerekip, bilakis o işlere ve emirlere tabi olmak vaciptir!”( el-Hukumetu’l İslamiyye: Sayfa: 90)

Kuleyni, kitabında, “ Yeryüzünün Tamamı İmamlara Aittir” başlığı altında Ebu Abdillah’tan şu rivayette bulunur: “Dünya ve ahiret imama aittir; dilediğine verir, dilediğini de vermez.”( Kuleyni, el-Kafi, c.1, s.492)

Şia inancı, imamların vahiy aldığını da iddia etmekte,  refarans olarak kuran dışı kitaplara  tabi olunmayı da emretmektedir. İşte kendi kaynaklarındaki delili; “
“... Ammar es-Sabbati şöyle rivâyet etmiştir: Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’a dedim ki: “Hükmettiğiniz zaman ne ile hükmedersiniz?” Buyurdu ki:” Allah’ın hükmüyle ve Davud’un hükmüyle, hakkında her hangi bir şey bilmediğimiz bir şey karşımıza çıktığı zaman, buna ilişkin hükmü, Rûhul Kudüs’ten alırız. “ (Usul-u Kâfi sh 597 H.1036.)
“... Ammar es-Sabbati şöyle rivâyet etmiştir: Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’a dedim ki: “İmamların konumu nedir?” “İmamların konumu, Zulkarneyn’in, Yuşa’nın ve Süleyman’ın arkadaşı Asef’in konumu gibidir.” dedi. Dedim ki: “Ne ile hükmedersiniz?” Buyurdu ki: “Allah’ın hükmüyle, Davud soyunun hükmüyle ve Muhammed (sallallahu aleyhi ve âlihi)’nin hükmüyle... Bunları Rûhul Kudüs bize bildirir... “ (Usul-u Kâfi sh 597 H.1037.)
Yine Kuleyni, vahiy ve imâm konusunda îmam Ali Rıza'dan şunları nakletmektedir: " îmamın   kendine de  vahiy  gelir.  Söyleneni  işitir,   fakat   konuşanı  görmez." (el-Kafi, sh:82)

Şiiler imamlarının diğer peygamberlerin hepsinden üstün olduklarına inanırlar ve bununla ilgili bir hadisleri; el-Meclisî, Mir’âtu’l-Ukûl adlı kitabında: “Şüphesiz onlar Peygamberimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem dısında bütün peygamberlerden serefli ve üstündürler” demistir.( el-Meclisî, Mir’âtu’l-Ukûl Fî Serhi Ahbâri Âli’r-Rasûl (2/290).

"Kuleyni, . . . .İmam M. Bakır'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Ali'nin veli ve imam olduğunu, diğer  hidayete  ermiş   imamlara da uymayı  ve  onların  düşmanlarından uzak olarak  Allah'a yakın olmayı, tasdik  etmektir.  Şüphesiz imamsız olan bir kimse yolunu şaşırmış,  sapıtmış  olur.   Bu   durumda   kalırsa    "kafir"   gibi  ölmüş  olur!  (Kafi, sh :84- 86) Şia imamları hakkında o kadar aşırı inançlar üretmişlerdir ki haşa nerdeyse onların pislikleri bile kutsaldır. Şifa kaynağıdır. İşte bunu teyit eden görüşleri

Şia’nın Ayetullah’ı ve hücceti olan Molla Zeynel Abidin el-Kelbeykani “Envaru’l Vilaye” isimli eserinde diyor ki: “Masumların idrarlarında, kanlarında, dışkılarında namazdan sakınmayı gerektiren bir necasetlik yoktur. İmamların idrarlarında ve dışkılarında bir çirkinlik, iğrençlik yoktur bilakis onlar birer misktir! Her kim onların idrarlarından, dışkılarından ve kanlarından içerse Allah ona ateşi haram kılar ve cennetine sokması vacip olur!”( Envaru’l Vilaye, Sayfa: 440)

İmamların vasıflarını belirten hadisler bunlarla sınırlı değil. Şia kaynakları incelendiğinde ulaşabildiğimiz kadarıyla sadece imamların üstünlüklerine yönelik yüzlerin üzerinde  hadisleri vardır.   Örneklere devam edersek;                                                                                                                                               “... Muhammed b. Müslim şöyle rivâyet etmiştir: Ebu Cafer (Muhammed bakır aleyhisselâm)’ın şöyle dediğini duydum: “ Allah tarafından tayin edilen bir imamı olmaksızın sırf kendini yoran bir ibadetle Allah’a kulluk sunan bir kimsenin çabası kabul görmeyecektir. O, sapkın ve şaşkındır. Allah, onun amellerini çirkin sayıp öfke duyar. Onun örneği bir koyunun örneğidir ki, çobanından ve sürüsünden ayrılıp kaybolur. Bütün gününü şaşkın şaşkın gidip gelmelerle bitirir. Gece olunca başında çobanı bulunan bir sürü görür, o sürüye katılır ve gecesini bu sürünün ağılında geçirir. Çoban sürüsünü meraya salmak istediği zaman, bu yitik koyun çobanını ve sürüsünü tanımaz olur. Tekrar çobanını ve sürüsünü bulmak için şaşkın bir halde sağa sola gider gelir. Derken başında çobanı bulunan bir sürü görür, bu sürüye sığınır, onlara katılır. Çoban ona seslenir: “Gel çobanına ve sürüne katıl. Sen kaybolmuşsun, şaşırmışsın Çobanından ve süründen uzaklaşmışsın.” Ama o şaşkın, yitirmiş olarak sağa sola koşuşmaya başlar. Çobanı, yol göstereni, güdücüsü olmaksızın, önünü kesip, doğru yola yöneltecek bakıcısı olmadan gezinip durur. Derken kurt, bu koyunun kayboluşunu fırsat bilir ve koyunu yer. Aynı şekilde, Allah’a yemin ederim ki, ey Muhammed! Şu ümmetten kim, Allah, Azze ve Celle’nin tayin ettiği özellikleri belli ve adil bir İmamı olmazsa kaybolur, yolunu şaşırır. Eğer bu şekilde ölürse küfür ve nifak üzere ölmüş olur.
Bil ki, ey Muhammed! Zorba imamlar ve onların tabileri Allah’ın dininden soyutlanmışlardır. Hem kendileri sapmış hem de başkalarını saptırmışlardır. “Rablerine kâfir olanların örneği, bir küle benzer, kasırga estiği bir günde bu kül, yelle savrulur gider. Kazançlarından hiçbir şey elde edemezler, işte budur doğru yoldan çok uzak bir sapıklık.” (İbrahim, 18)” (Usul-u Kâfi sh 250-251 H.468.)

Tamam, varsayalım ki bu söz doğrudur. Ya da en azından Şiiler inanıyor. Yukarıdaki soruyu tekrar soruyorum İslam toplumları asırlardan beri imamsızdır. Sözüm ona imam gayb oldu? Kıyamet zamanına yakın bir zamanda kadar da dönmeyecek. Ancak, kıyamet zamanı  mehdi olarak dönecek!. Bu iki dönem arasındaki insanların hali ne olacak?. Şiiler kendilerine bu sorunun geleceğini bilmiyorlar mıydı?  Tabi ki bu sorunu gidermeye yönelik bir hadis olmalı. Bunula tezat olan ancak sorunu gidermeye yönelik şu hadisleri vardır.
“... Mansur, kendisine anlatan birinden şöyle rivayet etmiştir: Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’a dedim ki: “Bir günün sabahında veya akşamında uyacağım bir İmam bulamadığım zaman ne yapayım?” Buyurdu ki: “Kimi seviyorsan onu sevmeye ve kime buğz ediyorsan ona da buğz etmeye devam et. Ta ki Allah, Azze ve Celle, İmamı zâhir edinceye kadar.” (Usul-u Kâfi sh 503 H.911.)
Şia inancı imamsız bir dönem olmayacağını söylerken buradaki  anlatım neyi ifade ediyor acaba!? Hani imamsız olmazdı. Ne oldu da durum değişti?. İmam bulamadığın zaman sevdiklerini de ifrat derecesine sevmeye devam et. Ama sahabeye küfründe ve nefretinde sakın geri kalma ta ki imamı görünceye kadar. Bu şekilde tercüme edebilirmiyiz bu hadislerini.

Meseleyi bir bütünlük içinde değerlendirdiğimizde bu inanctaki celişkiyi daha net görmek mümkün olacak. Şii inançında 12. imam öldürülme korkusuyla bir mağara da  kayıp oldu. O kıyabet yaklaşınca mehdi olarak geri dönecek! Giderken hakiki kuranı da yanında götürdü. Geride kalanlar onu bekleyecekler. Beklerken de her hangi bir kurtarma hareketine, islamın geleceği için her hangi bir faaliyete kalkışmayacaklar. Kaybolan imam gelecek hem onları hemde bütün dünyayı kurtaracak! O gittikten sonra bin yıldan beri insanlar imamsız yaşamaktadır. Oysa devrin imamını Müslümanlar tanımak zorundaydyı tanımaz ondan ilham almazlarsa imansız olarak göceme tehlikesi vardı!. İmam kayıp olunca onu tanıma imkânı bin yıldan beri olmadı. Taki onun yerini taklidi imamlar alıncaya kadar. Onu da sağolsun Humeyni acıklığa kavuşturdu. Şimdi şii toplumlarında aydın insanlar yüksek sesle sesleniyorlar. Hani onu beklemek zorundaydık. Bizleri neden bin seneden beri uyurgezer bıraktı? Neden onu beklemek yüzünden bugüne kadar zamanımızı boşa harcadık? Oysa onu beklemeden de inanan insanlar bir şeyler yapabiliyormuş.  Nerede bu kayıp imam? Artık onun için bu coğrafyada korkulacak herhangi bir durum söz konusu değil.!?  Neden hala gelmiyor diye sorduktan sonra aynı ilim adamları aslında bu kayıp imam konusunun bir uydurma oludunu, Müslümanları bir uyutma projesinin ürünü olduğunu dile getiriyorlar.

Burada şunu da belirtmekte fayda var. Bazı şii âlimleri yazdıkları kitaplardaki iddialarını güclendirmek için on ikinci imamla gizli gizli görüştüklerini, bazen de rüyasına girdiğini meselenin gizemli kalması için de bunu fısıltı halinde dile getirmektedirler.

 Hâşâ bu hususun doğru olduğunu düşünmek Hâşâ Allah Kullarını cehenneme atmak için bahane aradığı anlamını taşımaktadır. Neden Allah’a bu iftiralar edilir?  Hâşâ bir takım fitne fesat oyunların içinde neden Allah gösterilmeye çalışılır?  Bunu doğru bir niyet cercevesinde anlamak mümkün değil. Ancak Şiiliğin doğuşu ve gelişim sürecini hakiki tarihi mevzuları okumayınca anlamak mümkün değildir. Tabi bu şiacıların Tarih adına uydurduğu destanlardan bahsetmiyorum. Gerçek belgelere dayalı güvenilir tarihçilerin yazdığı eserleri kastediyorum.

Yüce Allah, Kuran’ı Kerim’de, Resuller, hatta Resullerin efendisi Hz. Muhammed de dahil olmak üzere, hiçbir kimsenin gaybı bilemeyeceğini açıkça beyan etmektedir... Allah, kıyametin ne zaman olacağını, yağmurun yağmasını ve bir insanın nerede ve ne zaman öleceğini, ancak kendisinin bildiğini beyan ederken, Şiiler, bu hususiyeti, imamlarına atfederler. Aynı şekilde Allah, Hz. Peygamber’in münafıkları bilemeyeceğini ve onları müminlerden ayıramayacağını söylerken, onlar, imamlarının unutmaz ve hata etmez  iman ve nifak bakımından insanları tanıyıp ayırdıklarını ileri sürerler. Yeryüzünde ne gayb varsa imamların hepsini bildiğini,  Şia'nın diğer Müslümanlardan farklı olduğunu ayrıca, kendilerine mahsus ve diğer insanlarda bulunmayan birtakım ilimlere sahip olduklarını söylemektedirler. Bu ilimleri Hz. Ali'ye nispet ederler. Çünkü onlara göre Hz. Ali dinin sırlarına sahiptir çünkü Hz. Peygamber diğer müslümanlara açmadığı bilgileri ona açmıştır. Bazan Hz. Fatıma ve Hz. Ali'nin çocukları imamların ilimlerine sahip olduklarını, hata ve unutmaktan masum bulunduklarını, İslâm'ı imamların yolu dışında kimsenin anlayamayacağını, Kur'ân sırlarının ve din hakikatinin sadece imamlarda bulunduğunu iddia ederler. Bazan da "Fatıma Kur'ân'ı" adını verdikleri özel bir Kur'ân'a sahip bulunduklarını ve bunun Müslümanların elindeki Kur'ân'ın üç katı kadar olduğunu119, bugün müslümanların elinde bulunan Kur'ân'dan onda bir tek harfin bulunmadığını ileri sürerler. Bazan da bütün ilimlerin içinde yazıldığını iddia ettikleri bir deri olan Cefr'e120 sahip olduklarını iddia ederler. Bazan da sadece kendilerinin sahip olduğu ve başka hiçbir kimsede bulunmıyan dini bilgilere sahip olduklarını iddia ettikleri gibi, Kur'ân âyetlerinin gerçek tefsirine kendilerinin sahip olduklarını söylerler. Hatta yüce Allah'ın Hz. Muhammed'i tenzil (Kur'ân harfleri) ile Hz. Ali'yi de te'vil (yani tefsir) ile gönderdiğini ileri sürerler.(en-Nevbahtî, Firaku'ş-Şia, 38, ) Bütün bunlarla birlikte imamların dilediği kadarını Allah’ın dilediğini  iddia etmeleri  yani  imam bir şeyi dilerse, Allah’ta diler fikrine inanmaları inılıcacak gibi değildir. Bu Allah’ın imamın dilediğini dilemesi  anlamına gelir ki bu inanç da sorgulanmadan kabul edilir mi?.  İnsanları tekfir etmek insan olarak bizim görevimiz değildir.  Şiilerin hangi inanışı küfürdür hangisi şirktir buna girmeye gerek yoktur. Sadece inanç akidelerini belirten hadisleri belirtmek konunun anlaşılmasına yetecektir. Bu konu yüce Kuran’ dan birkaç ayet den alıntı yapmakta sanırım fayda olacaktır.

“Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.”( En’am suresi / 59. Ayet)
Başka bir ayette: “De ki: Ben size, Allah'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben, sadece bana vahyolunana uyarım. De ki: Kör ile gören hiç bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?”( En’am suresi / 50. ayet)
“De ki: "Ben, Allah'ın dilediğinden başka kendime herhangi bir fayda veya zarar verecek güce sahip değilim. Eğer ben gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı. Ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim."( Ar’af suresi / 188. ayet)
Yine Allah buyurdu ki: “(Resulüm!) İşte bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun ne de kavmin. O halde sabret. Çünkü iyi sonuç (sabredip) sakınanlarındır.”( Hud suresi / 49. ayet)
Ayeti kerimenin de ifade ettiği gibi o haberleri önceden ne peygamber ne kavmi ne Ali bin Ebi Talib ne de O’nun kavmi biliyordu. O halde nasıl O’nun hakkında kendisinden önce geçenlerin onda gizli saklı kalmayacağını söylüyorsunuz? Allah buyurdu ki: “O, gaybı mı bildi, yoksa Allah'ın katından bir söz mü aldı?”( Meryem suresi / 78. ayet)
“De ki: Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Ve onlar ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.”( Neml suresi / 65. ayet) başka bir ayette: “Acaba gaybın bilgisi kendi yanındadır da o görüyor mu?”(Necm suresi / 35. Ayet)

“O bütün görülmeyenleri bilir. Sırlarına kimseyi muttali kılmaz; Ancak, (bildirmeyi) dilediği peygamber bunun dışındadır. Çünkü O, bunun önünden ve ardından gözcüler salar”(Cin suresi / 26, 27. ayetler)

“Kıyamet saatini bilmek ancak Allah’a mahsustur. Yağmuru O indirir, rahimlerde bulunanı O bilir, kimse yarın ne kazanacağını bilmez ve hiç kimse nerede öleceğini bilmez. Allah şüphesiz bilendir, her şeyden haberdardır.” (Lokman, 34)

Yüce Allah, Hz. Peygamber’e hitaben, münafıklar hakkında şöyle buyurur: “Çevrenizdeki bedevilerin içinde ikiyüzlüler ve Medineliler için de ikiyüzlülükte direnenler var. Onları siz değil, ancak biz biliriz. Kendilerine iki defa azabedeceğiz; onlar sonra da büyük bir azaba uğratılırlar.” (Tevbe, 101)

Allah, Tebük Gazvesine gitmemek isteyen münafıklarına izin veren Hz. Peygamber’e şöyle buyurur: “Allah seni affetsin; doğrular sana belli oldu, yalancıları bilmeden önce, niçin onlara izin verdin?” (Tevbe, 43),

Kuran ayetleri gayb ile ilgili bunu derken Şiacıların muteber kaynaklarınden bir iki örnek vermek sanırım yeterli olcaktır. Kuleyni, Abdullah b. Cundub’den, Şia’nın sekizinci imamı Ali b. Musa’nın, ona yazdığı şu mektubu rivayet eder: “…Biz imamlar, yeryüzünde Allah’ın eminleriyiz. Belalar ve felaketler, Arab nesebi, İslam’ın doğuşu ve ilgili ilimler bizim katımızdadır. Biz, bir kişiyi gördüğümüzde, onu gerçekten mümin mi, münafık mı olduğunu biliriz. Bizim taraftarımız, isimleriyle ve babalarının isimleriyle birlikte yazılır. Allah bizim ve taraftarlarımız hakkında misak almıştır.” (Kuleyni, Kafi, c.1, s.223)

“Muhammed el-Bakır, Hz. Ali’nin şöyle dediğini bildirir: Bana altı şey verildi: Belalar ve felaketler ilmi; vesayet; hükümler ilmi; dünyaya geri dönmem ve bütün dünyaya hakim olmam; asa ve meysem ile insanlarla konuşan debbenin sahibi olmam.”( Kuleyni, Kafi, c.1, s.198

İmamlar gerçekten gaybı biliyorlar mı?

Şii inancında  Ali (r.a.) hakkındaki iddialar çok ilginçtir. Bazen Ali her şeyin yeri alır. Bu görüşlerin tamamını bir araya getirdiğinizde  tenakuzla dolu olduğunu görürsünüz. Onun masum olduğunu, ona unutkanlık arız olmadığını ve gaybı bildiğini, Kılıcıyla her türlü tehlikeyi bertaraf ettiğini,  hiçbir insanlın yapamayacağı ve aklın kabul etmeyeceği şeyleri çeşitli abartılarla ona isnad ediyorlar. Daha sonra olayları izah ederken de bir bir bu iddialarının tersini gelişmeleri anlatıp hem savunma hemde ajite ediyorlar.
Ebubekir'in (r.a.) Allah yoluna yaptığı infakı gözden kaçırmak, onun hayırlı amellerini boşa cıkarmak için malı ve akrabaları çok azdı korkaktı diyorlar. Başka bir yerde Medine'de ve halifeliğe seçileceği sırada Her şeyi bilen ve her şeyi kılıcıyla düzeten Ali'nin (r.a.) Ona karşı mukavemet edemediğini söylüyorlar. Halifelik için kan dökmekten çekindi diyorlar. Cemal ve sıffın savaşlarının ne uğurda kan döküldüğünü  farklı şekilde izaha kalkıyorlar. Her şeyi bildiğini iddia ediyorlar  hakem olayına niye razı olduğunu izah edemiyorlar. Hz Ali nin o kadar çok gözden kacırdığı olaylar varki bunları saymak nerdeyse mümkün değil. Bu gözden kacırma sadece Hz Ali ye mahsus bir olgu değildir. Bütün müminler için gecerlidir. Ancak bu sözler Şiilerin iddiasındaki zafiyeti dile getirmek içindir. Yanılgılardan örnek vermek gerekirse O hakemleri seçer miydi? Hz Osman’ın katilini bulamazmıydı? Halifelik olayınının kendi lehine sonuçlanmayacağını nasıl gözden kacırdı?   Kılıcıyla her şeyi bertaraf ederken doksan bin kişilik ordu ile sıffin savaşını neden kazanamadı? Önce şiası olan (taraftarı) sonra kendisine ihanet eden haricilere nasıl güvendi? Yani her şeyi biliyordu sorusunun adından Hz Ali nin bilmediği şeyleri sormaya kalksanız belki binleri gecer. Yani Şianın Ali si hakiki anlamda öyle her şeyi bilen bir Ali değil. O Ali uydurma bir Ali! Tanrılaştırılmış bir Ali

Hakiki Ali ra. nın ne  böyle bir derdi  ne de iddiası  var.… O mübarek insan sıffin savaşı gecesinde oğlu Hasan’a,
“Ey Hasan! Baban işin buna varacağını bilemedi. Allah (c.c.)'a kasem ederim ki, Sa'd b. Mâlik ile Abdullah b. Ömer'in yaptıkları iş iştir. Yaptıkları doğru ise sevabı büyüktür. Yanlış ise cezası azdır”.
Ali'nin (r.a.), maiyetinde bulunan bazı kişilerin Ona muhalefet etmelerinden üzüldüğünü kendisinden tevatüren nakledilmiştir. Meydana gelen hadise de Hasan (r.a.)'ın muharebe etmeme istikametinde olan görüşünün Ümmet içi daha isabetli olduğunu göstermiştir. Sa'd, Saîd, İbn-i Ömer, Muhammed b. Mesleme, Zeyd b. Sabit, İmrân b. Husayn ve bir cemaat daha savaşa girmemişlerdir. Naslar onları savaştan alıkoymuştu. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardı:
“Yakın bir istikbalde bir takım fitneler olacaktır. Fitne zamanında (ona karışmayıp) oturan kişi (karışmak üzere) ayakta durandan hayırlıdır...” (Buhari, Fiten: 12, Ebu Davud Melahim: 17)
Fakat Allah (c.c.), takdir edilmiş olanı yerine getirecekti. Buna rağmen Ali (r.a.), Ona karşı savaşan hiç kimseyi tekfir etmemiştir. Onu tekfir eden haricîleri de tekfir etmemiş ve onlardan hiç kimseyi esir tutmamıştır.
Talha ve Zübeyre karşı iyi davranır, Muaviye ve Amr b. el-As'a beddua ederdi. Fakat hiçbir zaman onları tekfir etmemiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

HANGİ DİNE İNANIYORUZ? SÜNNİ YADA ŞİA GELENEĞİNİN DİNİNE Mİ, YOKSA ALLAH IN DİNİDE Mİ?

ÇOK DEĞERLİ DOSTLAR; Blokta yer alan konu başlıkları arşiv adı altında görünmektedir. Blogun içeriğinde İslamın başlangıcından sonra ge...